Gerçek bir Avrupa şehri: Berlin’i görmeden Avrupa’yı gördüm demeyin
Keşfetmeniz Gereken Avrupa’nın Gözdesi Berlin
Kaan İNCİLİ
Madrid ile birlikte profesyonel anlamda iki gözde şehrimden biridir Berlin. Çünkü biz gezginlerin onlarca farklı kıstası ve önceliği vardır. Ancak bu kıstaslara ve önceliklere eksiksiz sahip olan çok az şehir vardır ki, Berlin bunların başında yer alır.
Hangi yol ile gelirseniz gelin, ilk olarak toplu taşıma dahil bütün şartlar ile şehrin tam merkezine kadar ve çok kolay bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Bunun sonrasında yürüyüş sevenler içinse zaten düzayak olması, geniş bulvarları, caddeleri, hatta kaldırımların da geniş olması gezimizi daha da kolay hale getiriyor. Tabii bu arada Amsterdam’a yakın sayılabilecek bisiklet trafiğini unutmamak gerekli.
Kurfürstendamm’daki dükkanlar ile geziye başlayabiliriz, buradan sonra ise özellikle doğa severlerin şehrin içinde nasıl böyle bir gezi parkı ve hayvan parkı olabilir diye inanamayacağı bir parka geliyoruz. Merkezde yer alan Tiergarten & Berlin Zoolojik Bahçesi gezinin ikinci ayağı için keyifli olabilir. Buradaki yürüyüşümüzü modern bir meydan olan Potsdamer Platz da bitirebiliriz. Ancak öncesinde meşhur Legoland Discovery’de çocuklarla zaman geçirmeyi unutmayın. Bu arada lütfen çocukların elinden oyuncakları almayın, öncelik onların.
Güzel bir kahve molası sonrası ise artık Berlin duvarı ve Alpha – Bravo – Charlie kodlamalarından adını alan Check Point Charlie’yi ziyaret edebiliriz. Burada bulunan Wall Museum’u gezmenizi mutlaka öneririm. Özellikle Doğu – Batı Almanya arasındaki kaçış hikayeleri ile ilgili somut örneklerin sergilendiği müze aynı zamanda dönem arabalarındaki gizli bölmeleri görebilmenizi sağlıyor. Bununla beraber çoğu hüzünle sonuçlanan onlarca hikayeye de hazırlıklı olun.
Bir anda kendimizi şehrin öbür ucunda yani Alexanderplatz’da bulacağız. Burada yine alış-veriş konusunda zengin sayilabilecek yerler göreceğiz. Berlin’in simgelerinden biri olan televizyon kulesi de yine bu meydanda yer almakta. Mutlaka Rotes Rathausu da görmeyi unutmayın.
Henüz altın vuruşu yapmadık ve Berlin kafanızın içinde tam olarak oturtamadığınız bir yerlerde dolaşıyor, buna eminim. Hem yoruldunuz, hem otele gitmek istemiyorsunuz. Hem bir şeyler yiyip-içmek istiyorsunuz, hem bir an evvel her yeri görüp zaman kaybetmek istemiyorsunuz. İşte artık siz de bir Avrupa şehrinin bir gezgine verebileceği en büyük hediyeye kavuştunuz. Gezme – görme – yeme – içme – öğrenme ve de merak etme. Aynı zamanda bir sürü beklentiyi tek şehirde karşılama.
O zaman bunun karşılığını alma zamanı. Artık Spree nehrinin ikiye ayrılıp tekrar birleşmeden önce ortada oluşturduğu kara parçasındayız. Müzeler adası. Heykel – Bizans sevenler için Bode Museum, Neoklasik sevenler için Alte Nationalgalerie, Mısır arkeolojisi sevenler için Neues Museum ve tabii ki Nefertiti büstü, Yunan ve Roma sevenlere Altes Museum, Modern sanat içinse galeri ve sergi evleri. Bu arada tabii ki Berlin Katedralini unutmadık, şehrin ana kilisesi de burada yer almaktadır. Aslında herkesin en çok merak ettiğini en sona bıraktım, tabii ki Pergamonmuseum da yine bu adada yer alıyor. Ancak Ekim 2023 itibari ile bakıma alınan müzenin tekrar tamamının 2037 yılı gibi açılması planlanıyor.
Artık bu adada geçireceğiniz zaman dilimini size bırakıyorum. Burayı 5 dakikada tamamlayanlarla 4 gün yetmedi diyenlerin arasına girmeye hiç niyetim yok. Berlin’in ana caddesi olan Unter den Linden (Ihlamurlar Altında) eğer mevsimine denk gelirseniz yürüyüşümüze harika kokular ile eşlik edecektir. Şehir operasını ve Üniversiteyi görerek bulvarın sonundaki kapıya kadar keyiflice yürüyüşe devam edelim. İşte hep merak ettiğimiz meşhur Brandenburg kapısı ve Almanya Parlamentosu tam karşımızda. Tam bu noktada artık fotoğraflarımızı sonlandıralım ve Berlin’in en şık otellerinin bulunduğu Pariser Platz’da yorgunluğumuzu atmak için birşeyler içelim. Sonrasında otelde dinlenmeyi hakedecek kadar Berlin’e emek vermiş olduğumuzu kanıtlamış olacağız.
Buraya kadar her ne kadar gezilerden, parklardan, meydanlardan ve müzelerden bahsetmiş olsak da Berlin’in muhteşem Micheline yıldızlı restaurantları, harika manzaralara sahip Roof Barları ve eşsiz gece kulüpleri mutlaka ama mutlaka denenmeden şehirden dönülmemesi gereken adresler olarak gezi notlarımızın sonunda olmalıdır.
Peki o zaman geriye ne kaldı? Berlin’i görmemiş olan dostlarımıza da anlatmak…
Tatmadan Dönmeyin : Raclette bretzel, Currywurst, Kartoffelsalat, Apfel strudel
Görmeden Dönmeyin : Müzeler adası, Unter den Linden, Brandenburg kapısı
Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun. Sevgiyle kalın.